Sel Yayıncılık, Enis Batur'un dört ciltte toplanacak. Dizi, yılında tamamlanacak. I Rönesansın İtalya'da doğup geliştiğini bilmeyen yoktur, oysa pek az yerde "Rönesans" kelimesinin kökeni üzerinde durulur. Avrupa tarihinin ve kültürünün bu önemli dönemini adlandırırken neden İtalyancası Rinascita yerine Fransızcası Casino Da Etendit Görevi yeğlenmekte dir? Aslına bakılacak olursa, tuhaflık bir tek adlandırma aşamasına ilişkin değildir: Rönesansın eğitim araçlarında, ansiklopedilerde ya da el kitaplarında rastlanılan basmakalıp tanımları ve konumlanış arabiçimi üzerinde de, bu yaygınlığa karşın, görüş birliği sağlana mamıştır: Dönemi derinlemesine incelemiş kültür ve sanat tarihçi- lerinin yorumlan özde Rönesans konusundaki ortak kanılara yan çizmektedir. Demek ki, her şeyden önce, "Rönesans" kavramının etrafındaki sise ışık tutmakta yarar var. Ancak bir sonraki adımda dönemin ta- nınu yapılabilir ve Avrupa kültürünün bütünlüğü içindeki yeri üze- rinde düşünülebilir. Rönesans çağı üzerine sayısız araştırma, sayısız alan çalışması yapılmıştır. Kllsikleşmiş yorumların başında şüphesiz, dilimize de çevrilmiş ve birkaç kez basılmış ltalya'da Rönesans Kül- türü gelir: Jacob Burckhardt'ın ilk 'ta basılan bu kapsamlı in- e emesi uluslararası bir yaygınlığa sahip olmuştur. Dönem üzerine b' dizi çalışma yapmış bir başka kültür tarihçisi Johan Huizinga'dır. D çok Ortaçağ incelemeleri ve ünlü Homo Ludens'i ile tanınan Huizin ' Rönesansa yaklaşımı Burckhardt'ınkinden temel nok- talarda ayrılır. Başta Gombrich olmak üzere, yüzyılımızın önde gelen bütün sanat tarihçileri Rönesans çağı üzerinde uzun uzadıya konak- lamışlardır. Bunların arasında Erwin Panofsky'nin yılında Upp- sala Üniversitesi'nde verdiği bir dizi seminerin geliştirilmesinden doğan Renaissance and Renascences in Westenı Art ayrıcalıklı bir yer tutar. Bu üç farklı "okuma"nın derkenarında, Emst Cassirer'in ilk 'de yayımlanan, ama daha sonra önemli ekler ve değişikliklerle beslenen Rönesans Felsefesinde Birey ve Kozmos'u da sayılmalıdır. Rönesansın gelişimi ve modern çağa doğru uç vermiş yanlari kadar öncesi, kısacası hazırlandığı zemin de canalıcı önem taşır. Kısacası, Rönesansı onun üzerinde kafa yormuş insanların düşünce ve yorumlarından soyarak, soyutlayarak değerlendirmek olanaksız olmasa bile güçtür. Huizinga, tam yüz- yıl sonra bu cümleyi ilk örnek olarak selamlayacaktır. Michelet ve Burckhardt'ın benimsemeleriyle kavramın kalıcılığı belirlenir. Ne dönemin içinden yazmış olmasına karşın Vasari'nin Rinascita'sı, ne de büyük izsürücü Dürer'in Wiedererwachsung'u yankı bırakır. Gene de asıl önemli nokta hangi terimin kalıcılık sağladığında değildir: Huizinga, 'yenidendoğuş' kavramının Rönesans çağını haydi haydi öncelediğini gösterirken, üzerinde anlaşma sağlanmış bir olguyu, eski Yunan ve Roma uygarlıklarının ölçütlerine ve hi- zasına dönüş isteğiyle dönemi tanımlama alışkanlığını sarsar: Yeni Ahit baştan uca Renasci, Regeneratio, nova vita, Renovari, Renova- tio, Reformari türü kavramların eşliğinde 'yenidendoğuş' temasını işlemiştir! Huizinga, "yenilenme ve "yeniden düzenleme" gibi kilit kavramların, Fransisken keşişleri aracılığıyla XIII. Konrad Burndach'ın bir çalışmasından yola çıkarak, Panofsky de, klasik Latin metinlerinde bile Renasci kavramının anahtar görevi gördüğünü vurgulamıştır. Terimin kendisi ve kökeni konusunda rastlanılan bulanıklığın, içeriği konusundaki anlaşmazlıklann yanında ikincil önem taşıdığı nı hemen söylemek gerek. Petrarca'nın "klasik modellerden etkilenmiş bir canlanma»dan ne anladığı bellidir: Latinlerin söyleyiş ve yazış biçimlerine, orta- çağ yorumlarından arındırılmış biçimleriyle Yunan sanatının ve düşüncesinin ürünlerine geri dönüş. Rönesansın öncü mimari Brunelleschi'nin büyüklüğü de "klasiklerin Casino Da Etendit Görevi gitmesine bağlanmamış mıdır? Panofsky'nin altını çizdiği gibi, Dürer, "klasik sanat"ı düpedüz sanatla özdeşleştirmektedir burada. İlk bakışta Rönesansı bu çerçevede tanımlamaktan, onu karanlık ortaçağa bir tepki olarak Antik Dünya'ya pencerelerini açmış bir dö- nem saymaktan başka bir yol aramanın anlamı ve gereği yok gibidir. Oysa bu bağlamda Panofsky'nin, daha çok da Huizinga'nın soru- na farklı bir yaklaşımla yaklaştıkları görülür. Panofksy, Rönesansın içeriden tarihini yazmış Landino ve Vasari'nin, söz Masaccio'ya ge- lince, Latin ve Yunan klasiklerini ölçü olarak almadıklarına dikkat çeker. İkisi de, Rönesansın doğuş evresiyle yetkinlik dönemi ara- sındaki en önemli ressam saydıkları bu ilk-Rimbaud'yu "modern" saymışlardır. İtalyan resminin yaşadığı devrim sürecinde kavşak noktasına yerleştirilen Masaccio'nun Antik Sanat'ın bir iz sürücüsü olması, tersine Giotto' dan başlayıp Pierro della Francesca'da doru- ğuna varan hem dingin hem coşkulu bir zıtlık üslubuyla klasiklerin ölçüsünden taşması, "yenidendoğuş' konusunda büyük bir soru işa reti doğurur. Huizinga'nın bu çerçevedeki görüşleri çok daha köktencidir ve temel bir noktaya dayanır: Uzmanlık alanı olarak seçtiği ortaçağın pek çok karakteristik özelliğinin Rönesans dönemine de mührünü vurduğunu belirttikten sonra, Ernst Troeltsch'in çalışmalarından da destek alarak, alışılmadık bir yorum getirir: "Rönesans yeni bir çağın başlangıcındaki küçük bir aşamadır" ve "XVI. Thomas Münzer, Calvin ve Loyola'nın adlarını saymak yeter de artar bile:' Rönesansın seçkinler katında sınırlandırılabilecek bir görüngü olduğu ve dönemin belirleyici öğelerinin pek çoğunun bir kopukluk yaşanmaksızın doğrudan ortaçağdan aktığı, yalnızca bu ilci kültür tarihçisine ait değildir. Panofsky, pek çok düşünce adamının söz ko- nusu sürekliliği kabul ettiğine değinir: XJI. Rönesansı tanımlarken de, dönemin ortaçağ ile ilişkisini gözden geçirirken de Antik Dünyanın değerlerini devreye sokmaktan kaçın mak, görüldüğü gibi, elde değildir. Bu düzlemdeki görüş ayrılıklarını pekiştiren bir başka düzleme geçmek zorunlu gene de: "Hümanizma" kavramının yörüngesinden kopmadan, birey-otorite ilişkisinin Rö- nesansın değerlendirilişinde ne tür yorumlara sahne olduğuna bak- madan modem çağı hazırlayan faktörleri kavramak olanaksız çünkü. III Georges Duby, Jan Van Eyck'ın, bir azizi ya da soyluyu değil de, sı radan bir insanı, kansını önüne oturtup portresini yaptığı an Batının tarihinde önemli bir değişmenin su yüzüne çıktığını yazar. Rabela- is, Gargantua'nın bir bölümünde Theleme'lileri, "hayatları yasalara, tüzüklere veya kurallara göre değil, kendi serbest iradelerine Casino Da Etendit Görevi ke- yiflerine göre düzenlenmişti" sözleriyle tanımladıktan sonra ekler: "Bu özgürlük içinde, bir tek kişinin hoşuna giden şeyleri yapmakta biribirileriyle övülesi bir yarışmaya girerlerdi. Dante'nin yolculuğu, Petrarca'nın aşkı, Ariosto'nun öfke- si, Erasmus'un methiyesi, Abelardus'un dilimize yeni kazandırılan Bir Mutsuzluk Öyküsü'nden okuduğumuz trajik serüveni, Thomas More'un ve Giordano Bruno'nun hazin sona varan diklenişleri, Ga- lileo davası ve tepeden tırnağa Machiavelli. Vasari, bu dönemeçte, Rönesans insanını üçe ayım ve son ka- tegoriye Leonardo'yla Michelangelo arasında bir noktada uomo universale'yi yerleştirir: Evrensel Adem. Bireyin en gelişkin evresini simgeleyen bu idealize edilmiş insan Hezarfen'dir: Sanatını sınıra, sı nırlara dek zorlamıştır, matematikten gökbilime uzanan alabildiğine geniş bir ilgi alanında kafa yorar, çok ilerideki bir çağın düşlerine çalı şır, doğayı avcunun içi gibi öğrenir: Leonardo'nun Defterleri, yeterin- ce ipucu verebilecek belgelerdir. Şüphe yok ki, uomo universale katına erişmiş olsun olmasın, Rö- nesans insanının gelişkin bireyselliğini belirleyen bir çıkış noktası var- dı: Perspektif. Bir tılsım değildi bu elbette, ama onun görünüşünü ayı ran bir ölçüydü. Gördüğü gibi göstermeyi, görünür kılmayı perspektif aracılığıyla başaracaktı.
Muhtemelen o dönemin iki önemli gücü ile direk temas kurulamayacağı veya bu imparatorların elçileri kabul etmeyecekle- ri düşünülerek aracılar vasıtası ile ulaşılmak istenmiş olmalıdır. İzmirli, a. İki dünya savaşı arasında, Avrupa'yı yenilikçi akımlar kasıp ka- vuracaktır. Zekeriya Çalışkan, Yrd. Şüphesiz önemi, belirleyiciliği gözardı edilemeyecek bir fark bu.
Related topics
Kısaca katılımcıların genel olarak toplumun dindarlıkla ilgili bazı anlayış ve algılarına eleştirel yaklaştıkları anlaşılmaktadır diyebiliriz. Caetani, İslam Tarihi, Çev: H. Herakliyus, Kudüs emniyet amirini çağırdı ve ona: "Peygamber olduğunu söyleyen şu kişinin soyundan, kabilesinden Şam'da bir adam bulunuz ve onu muhakkak benim yanıma getiriniz! Bu rivayetlerin büyük bölümünde abartılar olduğu sonucuna varılmaktadır. Tek tek bireysel çıkışların yerini yenilikçi akımlar almakta gecik- medi. Ekmeği çöpe atmayanlar. Bolay, S. Şuur alanını meşgul eden her türlü fizyolojik ve psi- kolojik iç oluşumları denetimi altında tutmaya yönelir. Le sâlik doit aussi surveiller ses rêves pour désigner son stade et ses qualités. Râgıb el-İsfahânî, elMüfredat, s. Cahit Yalçın, İstanbul, , IV, vd. Gerçekten de böyle mi bu, peki? Burada açıkça bir tarih uyuşmazlığı vardır. Arslan, a. İbn Asem, el-Futuh, Beyrut, Bu duygu diğer duygulardan daha kapsamlıdır. Daha Hımstan ayrılmadan, Roma'daki dostundan, Peygamberimiz Aleyhisselamın zuhuru ve gerçekten peygamber ol- duğu hakkındaki görüşüne uygun bir mektup geldi. Makam ve kalbin makamları konusunda bk. Faruk Sinanoğlu, Doç. Sosyal bilimlerin ulaştığı engin bilgi birikimi, düşünce, sanat, edebiyat ürünleri ve oldukça ilgi çekici yaşam tecrübeleri, doyumsuz ve bitimsiz bir zengin kültürel miras birikimine neden olmuştur. Sen, sizin onunla çarpışma yaptığınızı, onun da sizinle çarpışma yaptığını ve bir kez onun sizi yendiğini, ikincisinde de sizin onu yendiğinizi söyledin. Dindarlık Değerlendirmeleri. Zülfikar Durmuş, Doç. Or, manifestement, tu ne perçois rien de tout cela. Ben sana, 'O neler emrediyor si- ze? İslâm dininde kurumsallaşmadan bahsedilemez. It is considered that they has been fabricated by Muslims for dignification their Prophet or by some Christians for appearing nice to Muslims. O, iki yıl felsefi ilimlerle uğraşır, bu süre sonunda bir yıl da bu ilimler üzerinde düşünür ve muhakemede bulunur. In this perspective, the Tahâfuts have protected their importance as an important heritage which were lasted until the XIX. Son tombeau reste un lieu de visite des gens qui aspirent la spiritualité. Buradan hareketle Tehâfütlerde işlenen konular genel bir tasnife tabi tutulduğunda, temelde tabiat ve ilahiyat olmak üzere iki bölümden meydana geldiği fark edilebilir. Il monta. Serrâc, age, ss. Il met en évidence le fait que le sâlik acquiert, dans ce stade, la haqîqa par laquelle il. Gene de, Art Deco'nun ana hatlarında taşkın bir süs politikası olmuştur: Hey- kellerde ve objelerde abartılı duruşlar seçilir, kumaşlarda ve takılarda malzemenin hem seçilişi hem de işlenişi iç bayacak ölçüde şatafata dayalıdır.